20 Temmuz 2009 Pazartesi

Dünya Yerinden Oynar

Sürekli olarak yol yazıları yazıyorum bu günlerde. Aslında blog'un adına da çok uygun, ama yanlış anlaşılmasın ipim kuşağım denk kendimi vurduğum yollar değil. Tamamı Tuprag etiketi altında, ya onlara fatura edilmiş otobüslerle aşılan yollar yada lüksün vites kutusu yanına açılan bir paket antep fıstığı anlamına geldiği Hiluxlarla çıkılmış yollar. Bu yazı da bir şirket gezisinde çıktı. Yolculuk bir devrin battığı yere, Çanakkale'ye.

Bir önceki yolculuğumda edindiğim yol arkadaşım Zar Adam yine yanımda, ama bu sefer tek başına yeterli olamıcağını bildiğim için uzunca bir playlist hazırlamıştım akşamdan. Severim bir kaç gün önceki kafayla hazırlanmış playlistleri.Ruh hallerimi tekrar hatırlatır bana.

Her neyse güzergahımız önceden belirlendiği için ve benim bunda bir yaptırımım olmadığı için değişik bir rota çizemiyoruz. Mesela bu yazıya başlamadan 20 dakika kadar önce akşam yemeği için durduğumuz şehir, aslında ilk kez ayak bastım ama daha önce binlerce kere cümle içinde kullanmıştım şehrin adını ve her cümlede mutlaka bir(kaç) küfür virgülmüş gibi rahat kullanılıyordu. Çocukluğumda Rivers'ı, Griffith'i izlemek için gittiğim Tofaş maçlarıyla başlamıştı tanışıklığımız, Dünya Yerinden Oynar Bursa'dan Erkek Çıksa çığlıklarıyla samimileşmiştik, ama ilk ayak bastığım yerde yine bu cümle geldi aklıma, dünya yerinden oynasın, çünkü yıllardır pidesi ayrı döneri ayrı yediğim şeye ismini veren, bütün dönercilerin ağa babası İskenderoğulları bu şehirden çıkmış. Adamların soyadına hürmeten siparişi alan garsona hiç bir tarifte bulunmadım, her şey şefe bırakılmıştı. İyiki de öyle yapmışım, ben böyle bir şey yemedim heralde.

Ama fazlada soru işareti bırakmak istemem akıllarda, bu İskenderoğulları haricinde bir de bizim sonradan Altaylı Alp var, gerisi için hala aynı tezahurat geçerli.



Not: Yazı aslında 26.06.2009da yazıldı

Hiç yorum yok: